KÜRESEL MEDYA GEZİNTİSİ

Ragıp Duran
22 Kasım 2020
SATIRBAŞLARI

Bir zamanlar memleket medyasında “rock’un kerevizi” namıyla maruf olan Lenny Kravitz’in etkilendiği, esinlendiği yazarlar, John Lennon’ın ölümünden üç hafta önce yayınlanan albümü, Obama’nın Vaat Edilmiş Ülke’si… Buyurun haftalık küresel medya gezintisine…

Gazeteler en çok insana benzer. Her birinin boyu posu, deri rengi, cinsiyeti, suratı, karakteri değişiktir. Elinize aldığınız zaman kâğıt tomarını, karşınızdaki koltuğa bir insan oturmuştur artık. Onun/onların sesi, konuşması da farklıdır. Hatta her sayfa belki de her bölüm farklı seste konuşur, farklı tarzda anlatır derdini.

Bunca yıldır gazete okurum şunu anladım: En başarılı gazete günü, yani 24 saati, belki de genelinde bütün hayatı, mevcut tüm boyutları, renkleri hatta kokularıyla en iyi izleyen ve aktaran gazetedir. Koltukta oturan adam/kadın, bilemediniz yarım saat konuşup size günün siyasetini, ekonomisini, ideolojisini, tarih ve coğrafyasını, kimyasını, fiziğini mümkün olduğu kadar geniş, derin ve çok boyutlu bir şekilde anlatabiliyorsa, amacına ulaşmış demektir. Bir gazete, okurun merakını giderdikçe, yurttaşın ihtiyacı olduğu bilgi ve görüşleri sundukça gerçekten gazete olur. Gazete vitamin gibidir de. Her sabah belirli dozda alınmalı ki, vücut ve zihin canlı, diri, aktif kalmaya devam etsin.

BBC’de, Bush House’daki kurslarda öğretmişlerdi: Radyodaki programların yayın akışı, insan vücudunun 24 saatlik güzergâhına uygun/paralel olmalı. Sabah hızlı, yüksek, canlandırıcı müzikler, mesela sıkı rock, cingıllar eşlik etmeli sözlü programlara. Akşamları da klasik müzik ya da gece muhabbetleri. Kahvaltı saatlerinde de dinleyicilerin hem fiziki hem manevi bünyelerine uygun bir yayın yapılmalı. Öğlen yemeği öncesi ve sonrasının program türü de farklı. Kraliçe’nin ülkesinde günün önemli bir dönüm noktası da beş çayı.

Medya-insan ilişkilerinde dikkat edilmesi gereken en basit kurallar bunlar. Özellikle de medya profesyonellerinin.

Şimdilerde Covid-19 dünyayı kasıp kavuruyor ya, bir yandan da yalanla dolanla Beyaz Saray’dan çıkmak istemeyen cani palyaço sıkıntı yaratıyor ya, bunları tabii ki en iyi şekilde yansıttıktan sonra, bakıyorum iç sayfalara, gastronomi sayfalarında ananaslı pastalar… Ya da kültür-sanat sayfalarında 60 yıl önceki bir müzikalin yankıları.

Hele kitap sayfalarında, pandemi nedeniyle eskiye nazaran daha az kitap basılıp satılsa ve okura iletmekte sıkıntılar yaşansa da, kitap Batı dünyasında neyse ki hâlâ değerli bir meta, manevi yoğunluğu olan bir meta! Çoğu branşta karşılaşmalar oynanmasa da spor sayfaları hâlâ dopdolu. Yaşam Tarzı sayfalarında belki Biden’a hazırlık yok, ama kapanmada evde neler yapılabileceğinden, sokağa çıkma yasaklarındaki meşgalelere, virüs kapmış dostlarla ilişkilerden evde kalan çocuklarla baş etme yollarına kadar çeşitli bilgiler, yorumlar var. Bunlara “News to Use” deniyor. “Bir işe yarayan haberler/ Bir işin yapılmasında okura yardımcı olacak haberler.”

Lenny Kravitz: “Bu aralar elimin altındaki kitaplar: Joyce’un Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, Bulgakov’un Köpek Kalbi, Robin Kelley’nin Theolonious Monk’ı, bir de Arche-Straw’un Negrofili: 1920’lerde Paris Avangardı ve Siyah Kültür’ü. Son okuduğum en güzel kitap Çavdar Tarlası.

Sonuç: Covid-19 ve Trump gündemin tepesini işgal etse de hayat eskisi gibi devam ediyor ya da etmeye çabalıyor. Bu nedenle de virüs, kapanma, salgın öncesi etkinlikler/düşünceler henüz gündemden tamamen düşmedi. Düşerse zaten bittik demektir!

Okuyup bir kenara koyduğum o kadar çok yazı var ki, şimdilik sadece bazılarının başlıklarını aktarabileceğim:

– Trump’a oy veren Müslümanlar

– Che Guevaralı Madrid fotoğraf albümü

– Bağdat’ta Charlie Hebdo tartışmaları

– Hiçbir düş Akdeniz’in sularına gömülmemeli (Futbolcu olma rüyasıyla Kuzey Afrika sahillerinden Avrupa’ya kaçmaya çalışırken denizde boğulan genç mülteciler)

– Borç defteri hiçbir zaman kapanmayacak: Nuremberg Duruşmalarından 75 yıl sonra çıkarılan dersler

– Din kavramı bir Hristiyan icadıdır ve sadece Batılı bir ortamla ilgilidir

– Tarantino’nun tezgâhındaki iki kitabı: Bir Zamanlar Hollywood’da ve Sinema Spekülasyonları

Geçen hafta vaat ettiğimiz üzere, üç konuyu ele alıyoruz Küresel Medya Gezintisi’ne: Obama’nın anıları, John Lennon’un son 33’lük plağı ve şarkıcı Lenny Kravitz’in kitap söyleşisi.

Kravitz’in gözdeleri 

Kravitz 1964 New York doğumlu. Annesi Bahamalı bir tiyatrocu, babası Ukrayna kökenli Yahudi bir televizyoncu. Babasının arkadaşları arasında Duke Ellington, Ella Fitzgerald ve Miles Davis var. Lenny bu sanatçı aile ortamında, New York ve Los Angeles’de küçükten beri müzisyen olmak isteğiyle büyümüş. Bateri, gitar ve piyano çalıyor. Rock, blues, soul, R&B, funk, caz, raggae hatta pop ve folk söylüyor. Albümleri şimdiye kadar 40 milyon satmış. Kadınlara düşkün, “womanizer” tabir edilen adamlardan. Birlikte yaşadığı kadınlar arasında Vanessa Paradis, Adriana Lima, Nicole Kidman’ı tanıyoruz. New York Times’da yayınlanan kitap sohbetinde, J.D. Salinger’in Çavdar Tarlası’nın anılarını yazarken en çok esinlendiği kitap olduğunu söylüyor. Kravitz’in verdiği cevaplardan özet parçalar:

Lenny Kravitz (İlüstrasyon Jillian Tamaki)

“Bu aralar elimin altındaki kitaplar: Joyce’un Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, Bulgakov’un Köpek Kalbi, Robin Kelley’in Theolonious Monk’ı, bir de Petrine Arche-Straw’un Negrofili (Siyahperverlik): 1920’lerde Paris Avangardı ve Siyah Kültür’ü.

Son okuduğum en güzel kitap Çavdar Tarlası (Gönülçelen). Aşk Yönetsin Bizi başlıklı anılarımı yazarken, Salinger’in kitabı kafamdaki şeyleri yeniden düzenlemem ve nasıl konuşmam gerektiği konusunda çok yardımcı oldu. Salinger’in bu romanının yanısıra Kafka’nın Dönüşüm’ü de beni çok etkilemiştir.

(Aşk Yönetsin Bizi Kravitz’in şarkılarından birinin adı aynı zamanda.)Hayran olduğum yazarları saymam gerekirse, James Baldwin ve Toni Morrison. Morrison annemin arkadaşıydı zaten. Şarkıcı olmam konusunda beni en çok etkileyen sanatçı David Bowie oldu. Bowie hakkında bir kitap okumuş, çok beğenmiştim. Onun bir gözü mavi bir gözü elaydı. Ben de o zaman lens taktırdım, iki gözüm de mavi olmuştu. Zaten o zamanlar takma ismim Romeo Blue idi.

Okuduğum en iyi ve bana esin veren iki müzik kitabı: Miles Davis’in otobiyografisi ve David Ritz’in yazdığı Marvin Gaye kitabı. Martin Luther King’in konuşmalarını içeren plak dinlenirdi bizim evde. Bob Marley ve John Lennon şarkıları da.”

Çifte Fantezi

Kravitz’in bitirdiği yerden devam edelim. “John Lennon’ın 40 yaşında kaydettiği son albümü Double Fantasy onu en çok ele veren albümdü” başlıklı yazıda, Beatles’ın en erken ölen üyesinin son plak çalışması anlatılıyor. Beatles 1970’te dağıldıktan sonra birkaç solo albüm kaydı yapan, ama 1974’ten sonra stüdyoya girmeyen Lennon New York’ta Yoko Ono ve yeni doğan oğlu Sean ile sakin bir aile hayatı sürdürüyordu.

Lennon’ın yeniden müzik dünyasına dönme isteği, bu albümün kayıt öyküsü, Yoko’nun müdahaleleri ve şarkıların otobiyografik içeriğini anlatan yazar Double Fantasy 17 Kasım 1980’de yayınlandıktan üç hafta sonra Lennon’ın vurularak öldürüldüğünü hatırlatıyor. 

Double Fantasy kayıtlarının ilk günü. (7 Ağustos 1980, fotoğraf: Roger Farrington)

Double Fantasy albümünde Lennon sadece eski parlak müzikal hayatına dönme isteğini yansıtmakla kalmıyor, “Beatles’ı dağıtan cadı” diye tanınan eşi Yoko’yu da temize çıkarmaya çalışıyor. Bugün 86 yaşındaki Ono etrafta görünmüyor, gazetecilerin sorularını yanıtsız bırakıyor.  

Vaad Edilmiş Ülke 

Geldik şimdi, İslâmcıların Hüseyin Burak Beyefendi olarak adlandırdığı ABD’nin bir önceki –“pardon, iki önceki” dedi Biden– başkanı Obama’nın anılarına. Vaad Edilmiş Ülke 17 Kasım’da piyasaya çıktı ve peynir ekmek gibi satmaya başladı. Obama, eski yardımcısı Biden’ın seçim kampanyasına aktif destek vermesine rağmen, kitabın çıkış tarihini kasıtlı olarak seçimlerden sonraya bırakmıştı.

768 sayfalık kitap hakkında tanıtım ya da eleştiri yayınlamamış pek az Amerikan ve İngiliz gazetesi var. Avrupa’da da sadece İngiltere’de değil, Fransa, Almanya, İtalya basınında da anılar hakkında onlarca yazı çıktı. Kitap zaten İngilizce orijinalinin yanısıra 24 farklı dilde yayınlanıyor.

Penguin Random House yayınevi Michele ve Barack Obama’nın anılarını 60 milyon dolara satın aldı. Michele’in anıları iki milyon satış yaptı. Barack’ın kitabının ilk baskısı üç milyon adet basılacaktı. Ne var ki, pandemi nedeniyle bütün baskıların ABD’de yapılamayacağı anlaşılınca bir milyon kitap Almanya’da basıldı. Vaad Edilmiş Ülke ABD’de 45 dolara, Fransızca versiyonu ise (848 sayfa) 32 euroya satılıyor.

ABD başkanı olunca böyle oluyor. Beyaz Saray’dan ayrılalı dört yıl olmasına rağmen, Obama’nın hem o döneme ilişkin hem de bugün söylediği her şeyin haber değeri var. Yerli ve milli medyada, Türk-merkezcilik nedeniyle, Obama’nın Erdoğan hakkındaki birkaç cümlesi yayınlandı, bir de Trump hakkındaki izlenimleri. Oysa ki, uzmanlara göre, kitap baştan aşağıya önemli bir siyasal bilimler dersi.

Vaad Edilmiş Ülke hakkında herhalde en az 10 tanıtım/eleştiri yazısı okudum. Bunların arasından üçünü (Washington Post, New York Times ve Guardian’dakileri) özetleyeceğim:

“Barack Obama’nın Tetkik Edilmiş Hayatı” başlıklı yazının spotu, “Obama anılarında öykünün hem konusu hem de yargıcı”. Vaad Edilmiş Ülke Obama’nın yayınladığı üçüncü kitap. Daha önce çıkan Babamın Düşleri (1995) ve Umudun Cüreti’nde (2006) otobiyografik bir içerik vardı. Hatta, Vaat Edilmiş Ülke, eşi Michele Obama’nın 2018’de çıkan Olmak başlıklı anılarının devamı ya da eki olarak bile okunabilir.

Obama hatalarını, eksikliklerini açık yüreklilikle yazıyor. Ve kendisini şöyle tanımlıyor: “Beyaz Saray’daki ilk aylarda anladım ki, bende devrimci bir ruh yok, daha çok reformcu bir yaklaşım var. Mizaç itibarıyla, hatta vizyon bakımından muhafazakârım.”

Anılar, kaçınılmaz olarak, kişisel bir bilanço. Çocukluk, öğrencilik, hocalık, önce eyalet senatosunda, sonra federal senatodaki görevleri. Kafasının içindekileri dökmüş Obama. Sürekli olarak gençlere atıf var kitapta. Onlarla deneyimlerini paylaşmış, onlara umutlu bir gelecek vaat ediyor hep. İlk döneminde Cumhuriyetçi Partililerin ilk Siyah başkana neler çektirdiğini anlatıyor somut örneklerle.

Başkanlık görevine gelene kadar diplomasi konusunda pek bilgi ve deneyimi olmadığını itiraf eden Obama “Jet lag’den sonra uluslararası toplantılarda bütün mesele uykusuz olduğunuz halde etrafa konuyla ilgileniyormuş havası vermekti” diyor. Bir de Beyaz Saray’daki ilk gecesini hatırlıyor: “Ne yapacağımı bilmediğim için kalktım dolaştım. Sonra da bütün ışıkları kapatıp yatağıma döndüm.”

Başkanlığının ilk döneminde “Beyaz çoğunluğun kaygılarıyla Siyah azınlığın sorunlarını” anlamaya çalıştığını yazan Obama anayasa hukuku profesörü, ama özel olarak da tarihe meraklı. Bu kitabında ABD’nin yirmi başkanının adı geçiyor. Obama iyi bir yazar, ama bazen tarih öğretmeni olarak çıkıyor okurun karşısına. Kitap boyunca bütün derdi “Amerika’nın gerçekleri ile ideallerini buluşturabilmek.” Dış politikada, genç ve idealist danışmanları ile kıdemli bürokratlar arasında dengeyi güçlükle kurduğunu anlatıyor.

Vaat Edilmiş Ülke’den iki önemli bilgi: Joe Biden, başkan yardımcısıyken Obama’nın Bin Ladin’i öldürmeye yönelik Pakistan operasyonuna muhalefet etmiş. Rusya’da kâh başkan kâh başbakan olan Medvedev Deep Purple hayranı!

New York Times’ın değerlendirmesinde öne çıkanlar: 44. Başkan’ın anılarında ölçülü ve metodik bir tarz var. Beyaz Saray’daki ilk dönemini, 2011 Mayıs’ına kadar olan, yani 30 Nisan 2011’de Usame Bin Ladin’in öldürülmesine kadar süren dönemi anlatıyor. Ekonomi, sağlık, göç, çevre, mülteciler ve Afganistan savaşı en önemli sorunlar. Hâlâ gündemde olan Suriye, gözetim devleti ve drone savaşlarına herhalde ikinci ciltte değinecek. Kitap boyunca neyi, nasıl ve neden yaptığını gayet sarih bir şekilde açıklıyor. Roosevelt’ten (1933-45) bu yana görev dönemine ilişkin anılarını yayınlayan ilk başkan.

İlüstrasyon: Wayne Brezinka

Obama’nın söyleminde en sık geçen iki kelime “hâlâ” ve “belki”. İlk başta çok şeyi değiştirmek istemiş, ama özellikle kıdemli danışmanları hep muhalefet etmiş. Hatalarını, eksikliklerini açık yüreklilikle yazıyor. Ve kendisini şöyle tanımlıyor: “Beyaz Saray’daki ilk aylarda anladım ki, bende devrimci bir ruh yok, daha çok reformcu bir yaklaşım var. Mizaç itibarıyla, hatta vizyon bakımından muhafazakârım.”

Son değerlendirme The Guardian’dan. Obama ve Trump; bu iki şahsiyetin aynı ülkeden çıktığına inanmak güç. O kadar zıt kişilikler. ABD’de ırkçılık yükselirken Obama Beyaz Saray’da gerek iç gerekse dış politika alanında zor kararlar almak zorundaydı. Tüm bu süreçleri eski başkan “nazik ve soğukkanlı” bir yaklaşımla hesap vererek aktarıyor. Obama ilk başta, iki başkanlık dönemini 500 sayfalık bir kitapta yazmayı tasarlamıştı. Ama ilk dönemin öyküsü 700 sayfayı aşınca, ikinci dönem ikinci cilde kaldı.

Endonezya ve Hawaii’de geçen ilk gençlik yıllarında basketbol oynayan ve kızlara düşkün olan Barack, üniversite ve sonrası yıllarda yakın arkadaşlarını şaşırtacak düzeyde ciddi ve derin düşünen bir hoca, sonra bir senatör ve sonunda da başkan oluyor. Özellikle Hawaii’deyken ikinci el kitapçılara dadanan Obama, o zamanlar Marx ve Marcuse okuyor, sonra Foucault ve Virgina Woolf’a hayranlık besliyor.

Vaat Edilmiş Ülke’den iki önemli bilgi: Joe Biden, başkan yardımcısıyken Obama’nın Bin Ladin’i öldürmeye yönelik Pakistan operasyonuna muhalefet etmiş. Anılar neyse ki seçimlerden sonra çıktı, yoksa bu muhalefeti Biden’a puan kaybettirebilirdi. Putin’in yanısıra Rusya’da kâh başkan kâh başbakan olan Medvedev’in bir özelliğini öğreniyoruz Obama sayesinde: Dimitri sıkı bir Deep Purple hayranı!

O kadar çok yeni, ilginç, okunup aktarılası, tercüme edilesi ya da özetlenesi konu var ki, ne yazmaya ne de okumaya yeter zaman. Hiç olmazsa uzaktan zoomla çekilmiş birkaç kare, nispeten uzun sayılabilecek birkaç resimaltıyla yetinebildik bu sefer.  

^