BÜYÜKADALI FAYTONCU MEHMET KURNAZ’IN GÖZÜYLE ATLAR VE FAYTONLAR

Söyleşi: Siren İdemen
2 Şubat 2020
SATIRBAŞLARI

Mehmet Kurnaz yirmi yıldır Büyükada’da faytoncu. 19 Aralık’ta sabaha karşı, üç atı ruam gerekçesiyle uyutulmak üzere götürüldü. İçlerinden biri, Nazlı, son anda kaçtı. Yapılan ikinci test Nazlı’nın sağlıklı olduğunu teyit etti. Mehmet Kurnaz’ın gözünden yol arkadaşlarının ve mesleğinin dününü, bugününü, akıbetini dinliyoruz.


16 Ocak’ta, İBB Meclisi’nde Adalar’da faytonların kaldırılması, bunun karşılığında da faytonculara fayton başına 300 bin, at başına 4’er bin lira verilmesi ve ailelerinden bir kişinin İBB bünyesinde istihdam edilmesi kararı bütün partilerin oy birliğiyle alındı. 18 Ocak’ta da Adalar Belediyesi faytoncularla bir toplantı düzenleyerek bu kararı açıkladı. Sizi belediyenin facebook hesabından canlı yayınlanan o toplantıda tanıdık. Söz alarak 19 Aralık’ta ruam gerekçesiyle öldürülmeye götürülen atlar arasında atlarınızın olduğunu, bunlardan birinin son anda kaçtığını, daha sonra yapılan testte o atınızın sağlıklı çıktığını söylediniz. İrkilerek, dehşetle dinledik sözlerinizi. Ama toplantı sanki siz hiç konuşmamışsınız gibi devam etti. Toplantının sonrasında yerel yöneticiler size ne olup bittiğini sordu mu? Ya da diğer yetkililer size bir açıklamada bulundu mu?  

Mehmet Kurnaz: Hiç kimse ne bir şey sordu ne de bilgi verdi. Mesela Kanal İstanbul konusunda Ekrem İmamoğlu ile Erdoğan’ın bakışları zıt. Ama faytonları kaldırma konusunda birlikteler. Bu işi birlikte götürüyorlar. İmamoğlu seçimden bir ay önce buraya (Büyükada) geldi, Yüksek Kahve’de bize bir konuşma yaptı, faytonların kesinlikle kaldırılmayacağını, ama yeni bir düzenleme getirileceğini söyledi. Söz verdi ve sözünü gerçekleştirmedi. O yüzden, kimse bir açıklama getirmez.

Geriye dönüp adım adım gidersek, önce 81, ardından 24 atın öldürülmesiyle sonuçlanan ruam taraması ne zaman,  nasıl yapıldı?

Senede iki defa ilkbaharda ve sonbaharda, üç adada da ruam taraması yapılır. Geçen ilkbaharda da test yapıldı. O zaman 15-20 atımız hasta olduğu halde telef edilmedi.

Zorla götürdüler atlarımı. Uyutacakları sırada Nazlı kaçıyor. Yoksa o gün öldürülen 81 atın yanına 82. at olarak da o gömülecekti. Daha sonra, teşhis için tekrar iğne yaptılar. Atın temiz çıktığını söylemek zorunda kaldılar. Veterinerin bana tek dediği “bilemiyorum”. 

O zaman uyutulmayan atların hasta olduğunu nereden biliyorsunuz?

Bunların birçoğu gözle görülür derecede hasta atlardı. Bakın bu hasta bir hayvandır. (Telefonunda kayıtlı fotoğrafları, videoları gösteriyor) Burnundan yeşil yeşil akıntılar geliyor hayvanın, görüntüsü çökük. Bakın, hayvanın iğneden sonra boynu nasıl şişmiş. Bizim atlarımızın ahırı Aya Nikola dediğimiz mevkide. Ahır dediysem, çadır. Çadırın içi bölüm bölümdür, dört fayton için dört bölüm. Bizim bölümün yanındaki bölüme gelen arkadaşın atı, fotoğrafını gösterdiğim bu at, açık bir şekilde hastaydı. Adam kendisi “benim atım hasta, onu uyutun” dedi. Ama uyutmadılar.

Veteriner atın sağlıklı olduğunu mu söyledi?

Sadece “onu uyutmayacağız” dedi, o kadar. O at da bütün yaz diğerlerinin yanında kalmaya devam etti, arabaya koşuldu. Aralık ayında uyutulan ilk 81 atın biri de oydu.

Tarama kim tarafından nasıl yapılıyor, size önceden haber veriliyor mu?

Evet, “şu gün geleceğiz, iğne vurulacak” diyorlar. O gün fayton koşmuyoruz. İlçe Tarım Müdürlüğü’nden üç görevli veteriner geliyor. Onlar iğne yaparken biz yardımcı oluyoruz. Boyunları jiletle hafif kazınıyor. Oradan iğneyle hastalık mikrobu veriliyor. Üç gün sonra tekrar gelip atın boynunu ölçüyorlar. Benim hasta dedikleri atlarıma kan tahlili de yaptılar. Kanı almalarından 15-20 gün sonra sonuç geldi, iki atım sağlıklı çıktı. Bunun üzerine, 21 gün sonra, “bir daha iğne yapacağız” dediler. “Kan tahlili yaptınız, kontroller sağlıklı olduğunu gösteriyor, neden bir daha iğne vurmak istiyorsunuz?” dediğimde, “hasta bu at” dedi veteriner. Mecburen “tamam” dedim, “iğneyi vurun”. Ama, faytona koşulu ata, bir bayan, iki erkek veteriner zorla vuruyor iğneyi. Hayvan iki ayağının üzerine kalkıyor. Ben de çıkıştım hatta, “Ne yapıyorsunuz böyle bir eziyet olamaz, iğneyi böyle vuramazsınız” dedim. Tartıştık veterinerle. İğneyi zorla vurdukları için de ister istemez kabarma oluyor.

Mehmet Kurnaz ile Nazlı

19 Aralık’ta sabaha karşı atların götürülmesi nasıl oldu?

O gün, sabah ilk işi almak için atlarımı arabaya çok erken bağlamıştım. Önceki seferlerde, atları uyutmaya götürmek için üç kişi gelirken bu sefer 10-15 kişi birden baskın şeklinde geldiler. Yollar, ormanın içi, her taraf polis kaynıyordu. Kaymakam, İlçe Tarım Müdürü, Çevik Kuvvet polisleri, hepsi sabaha karşı gelmişti. Benim üç atımı Sultan, Şahin ve Nazlı’yı götüreceklerini söylediler. Taramadan, kan tahlilinden temiz çıkmış, sağlıklı olduğuna emin olduğum atlarımı vermek istemedim. Veteriner hanım “Biz bu atı itlaf edeceğiz, atı arabadan çöz” dedi. “Çözmem. Atım sağlıklı çıktı” diye itiraz ettim. Ama zorla söktüler atımı. Kayışlarını filan çıkardılar. Kendileri aldılar. Kavga edecektim nerdeyse, bir arkadaşım sakinleştirdi. Üzüntümden, sıkıntımdan, çöktüm kaldım. O benim ciğerim. Çocuğum ne kadar yakınsa, atım da öyle. Ben onları ailemden görüyorum. Neyse, sabah 5’te zorla çözdüler atı. Sultan, Şahin ve Nazlı’yı götürdüler.

Nereye götürüyorlar atları öldürmek için?

Yukarıda, Aya Yorgi kilisesinin orada, ormanın içinde boş bir alan var. İğneyle uyutup oraya gömüyorlar.

Kaç atınız vardı?

Beş atım vardı. İkisini itlaf ettiler. Üçü şu anda ahırda. İğne vurmaya götürdükleri sırada Nazlı kaçıyor. Yoksa o gün öldürülen 81 atın yanına 82. at olarak da o gömülecekti. (sesi titriyor) Bakın Nazlı bu. (fotoğrafını gösteriyor) Gök rengi. Gökyüzünün rengine benzer. Kırçıllı.

Kaç yaşında Nazlı?

Yedisine girdi. Bir yıl olacak bana geleli. Ama çok bağlandım. Çocuğum gibi seviyorum. (gözleri doluyor) Şahin dört yaşındaydı, beşe yeni girmişti. Çok sağlıklıydı. Onu zaten henüz hiç faytona koşmamıştım. Şahin bebeliğinden beri benimleydi. Sultan beş yaşındaydı, Nazlı’yla eş koşuyordu.

Nazlı’nın kaçması nasıl olmuş?

Tam bilemiyorum. Boynundan yuları çıkmış. Yular filan olmadan öylece ahıra gelmiş. Beni seyis aradı, “abi at geldi” dedi. İnanmadım önce. Gittim ahıra, bir baktım, gerçekten de Nazlı gelmiş. Aldım içeri, yemini verdim, suyunu verdim.

Daha geçen gün dört at gömdüler. Ondan önce, sapasağlam iki at öldü. O kadar da güzel atlardı ki, bakmaya kıyamazsın. Benim atlarımdan birinin dört ayağı da şişti kapalı kalmaktan. Bir ayda vaziyet böyleyse, bu şartlar biraz daha devam ederse hiçbir at çıkamaz buradan.

Nazlı kaçıp ahıra dönünce, onu geri almak için gelmediler mi? Madem öldürülmesi gereken hasta bir at, hemen almaları gerekmez miydi?

Hayır kimse gelmedi. Üç-dört gün geçtikten sonra at sayımı yaptılar, o zaman ortaya çıktı. O gün de götürmediler. Daha sonra, teşhis için tekrar iğne yaptılar. Atın temiz çıktığını söylemek zorunda kaldılar. Atın sağlıklı olduğunu onlar da kabul ediyor. Veteriner hanıma gittim, “Bu atıma hasta dediniz, öldürecektiniz, atım kaçtı geldi. Öbür atlarım da hasta değildi. Onların vebalini kim üstlenecek?” dedim. 

Veteriner bu durumu nasıl açıklıyor?

Bir açıklama yapmadı. “Ben de bir anlam veremiyorum” dedi. “Veteriner sizsiniz, nasıl anlam veremiyorum dersiniz?” dedim. “Bir teşhis koyuyorsunuz, onun sonucunda can alıyorsunuz”. Tartıştık, hatta bağrışmamız da oldu. Ama bana tek dediği “bilemiyorum”. 

Uyutulmaya götürülen üç atınız için size rapor verildi mi?

Hayır, hayır, hayır, herhangi bir rapor kesinlikle yok. Rapor olayı bu zamana kadar hiç olmadı. Önceki yıllarda da yoktu.

Peki, bu aralık ayında 105 atın uyutulmasından sonra raporları talep etmediniz mi?

Bazı arkadaşlar gitti, talep etti. Bir sonuç bekleniyormuş, ondan sonra vereceklermiş raporları bize.

Atlar uyutulduğuna göre, kesin bir teşhis olması lâzım. Atları öldürdükten sonra neyin sonucu bekleniyor olabilir ki?

Bir aydan fazla zaman geçti. Şu ana kadar hiç kimseye bir rapor verilmedi.

Ama hasta olduğu gerekçesiyle öldürülen atın gerçekten hasta olduğunu kanıtlayan ciddi, resmi bir belgenin olması gerekmez mi?

Kanıt diye bir şey yok. Veteriner elinde bir defterle geliyor. Orada mesela benim ismim yazıyor. Bakıyor. “Bugün iki atın itlaf edilecek” diyor, alıyor. Karşısına çarpı atıyorlar. Bu şekilde götürüyorlar, itlaf ediyorlar. Senelerden beri hep böyleydi.

Sizce öldürülen 105 at arasında Nazlı gibi sağlıklı olan başkaları var mıdır?

Vardır. Bence çoktur da. Ben bu 105 atın uyutulması gerektiğine ikna olmuş değilim. Nasıl olayım? Şahin’in hasta olduğuna da kesinlikle katılmıyorum. Çok sağlıklıydı, hareketliydi, iştahı yerindeydi. Ne bir akıntısı, ne zayıflaması, ne halsizliği… Hiçbir şeyi yoktu. Hasta at kendini belli eder. Bakın bu at kesinlikle hasta, belli, öyle değil mi? (fotoğraflar ve videolar  gösteriyor). Atın haline bakın, nasıl çökük. Boynu şiş, akıntısı olan bu atlar bütün yaz serbestçe çalıştı. Bunları veteriner hanıma göstermek için videoya aldım. Belki de hastalık yayılsın diye yaz başında hasta atları uyutmadılar. Hasta atlara dokunmadılar, benim sağlıklı atlarımı öldürdüler. Şahin’in hasta olmadığından eminim, testten de temiz çıkmıştı. Sultan için yüzde yüz diyemem. Ama Şahin’de de Sultan’da da hiçbir hastalık belirtisi yoktu.

Sezona girdiğin zaman altı atının olması lâzım. Altı atın olmazsa, randıman alamazsın. Altı atın olacak ki, vardiyalı koşabilesin. At girişi yasaklandığı için atların sayısı azaldı. Öyle olunca da kaçak tabir edilen atlar geldi. Nereden baksanız 500 at girmiştir. Buna özellikle göz yumdular.

Hasta olduğundan şüphelendiğiniz atları diğerlerinden ayırıyor muydunuz?

Hasta olduğunu anlarsınız. Bizim ahırlar bölüm bölüm, su içtiği kovayı, yemliğini, dinlendiği yeri ayırabiliyoruz. Ama birçok ahırda sağlıklı atla hasta at bir arada, hastayı koyacak ayrı yer yoktur.   

Veteriner size “ben de bir anlam veremiyorum” dedikten sonra, siz başka bir yetkili merciye başvurdunuz mu ya da hukuki yollardan bir girişimde bulundunuz mu?

Hukuki olaya ben inanmıyorum. Neden derseniz, daha önce gidip dilekçe verdim, dilekçemi reddettiler. Elimde ispatlayabilecek bir kanıt da yok. Ama durum ortada. “Bu atı hasta çıkarırız, şu atı sağlıklı çıkarırız, dediğimizi de uygularız. Herkes boyun eğer” gibi bir şey.

Karantina ilanından sonra İlçe Tarım’ın veterinerleri şüpheli atları diğerlerinden ayırdı mı, ahırlar dezenfekte edildi mi?  

Karantina ilan edildikten bir hafta kadar sonra, İSPARK ahırlarında ilaçlama yapıldı. Bizim ahırlarda birinci ayın sonunda bir temizlik ve ilaçlama yaptılar. Benim bugüne kadar gördüğüm ilk temizlik. Geçen sene de hastalık olayı olmuştu, o zaman hiçbir şey yapılmamıştı.

Kurnaz’ın oğlu Eren Can ile Nazlı

Son günlerde sık sık ahırlardan at ölüm haberleri geliyor. Evvelki gün iki at ölmüştü… Bir ayda her gün bir-iki atın hayatını kaybettiği haberleri geliyor. Ama bu “kapatılma” süresince şu ana kadar kaç atın öldüğü ve atların durumları hakkında güvenilir bir bilgilendirme yapılmıyor. Ölen atlarla ilgili olarak da çeşitli sayılar veriliyor, 30 atın öldüğünü söyleyen de var, 50 atın öldüğünü söyleyen. Bu atların hayatını kaybetme sebebi ne? Bugün itibariyle atların genel durumu nasıl? 

Karantinadan, hareketsizlikten ölüyorlar. Yem yedikten sonra yeterince hareket etmedikleri için de ölebilirler. Bir kısmı da belki az yemek yemekten olabilir. Ama açlıktan ölen at olduğunu sanmıyorum. Nereden baksanız, rahat 50 at ölmüştür. Daha geçen gün Aya Nikola’ya yeni ahırlardan ya da Yörükali’den dört at getirip gömdüler. Ondan önce, sapasağlam iki at öldü. O kadar da güzel atlardı ki, bakmaya kıyamazsın. Benim atlarımdan birinin dört ayağı da şişti kapalı kalmaktan. Ahırda yerde yatıyor artık. Altı yaşında bir at. Bir ayda vaziyet böyleyse, bu şartlar biraz daha devam ederse hiçbir at çıkamaz buradan.

Atların gömüldüğü bir mezarlık var mı?

Belediyenin hafriyat döktüğü bir yer var, oraya gömüyorlar.

İBB yem takviyesi yapıyor; yem sıkıntısı çekiyor musunuz?

Yem sıkıntısı var tabii. Büyükşehir’in gönderdiği yem neye ne kadar yetsin? Altı tane atın var diyelim, sana bir çuval yem veriyor. O bir çuvalı bir günde veriyorsun atlarına. Öbürsü gün yok. Adalı hayvanseverler yüz çuval yem göndermiş, ama o da hemen bitiveriyor. Zaten bu yem tek başına verilmez, üzerine yoncaydı, çayır otuydu eklemeniz lâzım. Şu ana kadar açlık nedeniyle ölen at olduğunu sanmıyorum, ama bu iş böyle giderse, o da olacaktır. Kiracılar, sürücüler kendi geçimini sağlayamıyor ki, hayvanlarına yem alsın versin.

Sizin yem stokunuz var mı?

Benim yemlerim dün bitti, adadan yemciden bir çuval aldım. Bir-iki gün daha atlar idare eder. Sonra, Allah kerim.

Atlar yasaklanmasaydı, her şey farklı olurdu. Çok daha fazla atım olurdu. Her faytoncu daha fazla at alırdı. Fazla yük binmezdi bir hayvana. Atlar daha rahat ederdi. Benim de vicdanım daha rahat olurdu.

Kaç yıldır faytonculuk yapıyorsunuz? Aileniz nereli?

Aslen Gaziantepliyim. Rahmetli amcam, saatçi Cemal diye bilinir, burada saatçi dükkânı vardı. Babamı, annemi küçük yaşta kaybedince, 13 yaşında amcamın yanına geldim. Önce komilik, garsonluk gibi işler yaptım. Askerden döndükten sonra, atları çok sevdiğim için faytonculuk işine girdim. Yirmi seneden fazladır fayton işiyle uğraşıyorum. Şu an yaş 44.

Kaç faytonunuz var?

Bir tane. Tek geçim kaynağımız faytonculuk.

Ortalama olarak kaç atınız oluyor?

Altı tane. Altıdan aşağı düşmez, yedi olur, ama beşe düşmez. En son beşe düşmesinin sebebi, yaz sonunda o resmini gösterdiğim gök atımın zehirlenmesiydi. Sonbahar taramasına beş atla girdim. İki atla çıkacaktım, Nazlı’nın kaçmasıyla üç atla çıktım.

Atlarınızın cinsleri nedir?

Kırma, yerli kırması.

Genelde nereden geliyor atlar buraya?

Urfa tarafından, Hatay’dan, o civarlardan geliyor genelde.

Size kaç yaşında geliyor?

Dört-beş yaşlarında gelir. Bir sene antrenman amaçlı kullanırız. Sonraki sene faytona koşulur. Faytona koşmadan önce, en az dört-beş ay alıştırma süresi gerekir. Kışın içinde alınıyor atlar. Geldiklerinde çok zayıf oluyorlar. Yem vermek lâzım. Adalelerinin kuvvetlenmesi lâzım. Yoksa faytona koşamazsınız. Normalde, sezona girdiğin zaman altı atının olması lâzım. Altı atın olmazsa, randıman alamazsın. Altı atın olacak ki, vardiyalı koşabilesin. Önceki seneler at girişi yasaklandığı için atların sayısı azaldı.

At girişinin yasaklanması ne demek? Ne zamandan beri var bu yasak?

2018’de ruam hastalığını gerekçe göstererek adaya at girişini de çıkışını da yasakladılar. Öyle olunca da kaçak tabir edilen atlar geldi. Normalde yasak.

Nasıl kaçak?

Adalar’a getirilecek atlar vardı. Tuzla’da tersanede kaldı. Bazılarına izin verildi, bazılarına verilmedi. 500 at girişi oldu, 200 at girdi gibi gözüktü. Öbür 300 at da kaçak şekilde girdi. O dönemde, fiyatı 2 bin lira olan atlar 6 bin liraya alındı. Kaçak olunca hayvanı satanlar fiyatı artırdı. Bir at tekneyle 100 liraya geliyorken bin liraya gelmeye başladı. Tekneler kaçak getiriyordu atları, at başı bin lira alıyordu. Adaya yanaşınca limancı bile bizden para aldı. Rüşvet. O şekilde atlarımız girdi adaya.

Tahminim amaç, arabacıları bu işten soğutmak, sorunları artırıp insanları bıktırmak ve böylece daha çabuk, daha kolay atları, faytonu yasaklamak. İki senedir tamamen başıboş bırakıldı. Sorunların en başında gelen denetim. Kiralama da çok büyük sorun. Arabaların kiralanması, bilmeyenlerin atları koşması…

Kaçak at girişi sadece Büyükada’ya mı oldu, diğer adalara da oldu mu?

Bütün adalara, Burgaz, Heybeli, Büyükada, üçüne de oldu.

Son bir yılda sizce kaç tane kaçak at girişi olmuştur?

Nereden baksanız 500 at girmiştir.

Avuç içi kadar adalara tekneyle 500 tane kaçak atın yetkililer görmeden, bilmeden girmesi mümkün mü?

Öyle bir ihtimal yok. Buna özellikle göz yumdular. Veterinerler de bilmez olur mu? Herkes biliyor. Yasal atlarımızın boyunlarında chip var. Nasıl köpeklerin kulaklarına küpe takılıyorsa, bizim atlarımızın boynuna da chip dediğimiz olay takılıyor. Veterinerde makine var, o chip’leri okutuyor. Karakolun önünden geçiyorsunuz, polis bütün atları görüyor, hangisinin kaçak, hangisinin yasal olduğunu bilmez olur mu? Gözüyle görüyor. Önceki bir tarama sırasında veteriner hanıma da söyledim, “Benim atlarım yasal, yasal olmayan atlar ormanda geziyor.” Kaçak gelmiş atlara iğne vurdurtmuyor sahipleri.

Kaçak atlar taramaların olduğu günler ahırlarda tutulmuyor, öyle mi?

Tutulmuyor. Neden derseniz, cezayı yiyeceği için adam korkudan tutmuyor. Yoksa at başına 9 bin lira para cezası ödüyor. Cezayı vermemek için atları dışarı çıkarıyorlar.

Mehmet Kurnaz ile Şahin

Fayton serbestken at giriş-çıkışının yasaklanması at ihtiyacını kaçak yollardan karşılamaya adeta zorlama gibi… Siz hiç kaçak at aldınız mı?

Aldım, ben de aldım. Yemciden aldığımız yoncadan üç atım zehirlendi. Bunun üzerine üç tane kaçak at almak zorunda kaldım. Mecburdum. Üç çocuğum var. En büyüğü 18 yaşında, üniversiteye gidiyor, ortanca 13 yaşında, en küçüğüm 6 yaşında kızım. Onlara imkân sağlamam lâzım. Kirada oturan bir aileyiz. Amacım evlatlarımı güzel yetiştirmek. Çalışıp onlara bakmam lâzım. O amaçla, işimi devam ettirebilmek için üç tane kaçak at aldım. Madem fayton serbest, at girişinin de serbest olması lâzım. Ama at girişi yapılırken veteriner kontrolünü yapsın, görevliler atları bütün taramalardan geçirsin.

Yasaklama öncesinde nasıl oluyordu?

Tekne geliyor, belediyenin oraya yanaşıyor. İl Tarım’dan bir görevli ve belediyenin görevlileri atları tek tek kontrol ederek adaya alıyorlardı.

At girişinin ruam gerekçesiyle yasaklandığını söylediniz, ama yasaklamadan sonra ruam vakaları da artmış gibi görünüyor…

Tabii, tabii. Kontrolsüz at sokuldu içeriye. Tam tersi oldu…

Sizce niye at girişi yasaklandı?

Benim tahminim, arabacıları bu işten soğutmak. Sorunları artırıp insanları bıktırmak ve böylece daha çabuk, daha kolay atları, faytonu yasaklamak. Trafik polisi tamamen serbest bıraktı faytoncuları. Eskiden faytonun tekerleğinden tutun, arabacının giyinişine kadar emniyet müdürü olsun, trafik polisi olsun bizi denetlerdi. Bize elbiseler verilmişti mesela. Sonra neden her şey serbest, başıboş bırakıldı? 

Bu denetimsizlik, başıboşluk ne kadar zamandan beri var.

İki senedir tamamen başıboş.

Aldığınız o üç kaçak ata taramalarda test yapıldı mı?

Taramadan geçti. Nazlı da mesela o kaçak aldığım atlardan.

Kaçak at aldığınız için size ceza kesilmedi mi?

Şu ana kadar kesmediler, ama bir ceza verileceğini söylüyorlar. Bir tutanak tuttular karakolda, ama mahkeme ne zaman olacak belli değil.

İnsana da fazla bir iş verseniz, insan da bir yerden sonra dayanamaz. Hastalanır. Hastalanmanın haricinde, ölebilir. At da öyle. Hayvana fazla iş verdiğiniz zaman güçten düşer. Düşünce de ne olacak? Ölecek. Böyle bir şey yok dersek, yalan olur.

Kaçak atı nereden alıyorsunuz?

Burada, adada aldım.

Sipariş üzerine mi getirdiler atları, yoksa birileri topluca getiriyor ve sonra da satıyor mu?

Adaya getiriyorlar topluca. “Ata ihtiyacın var mı?” “Var”… Öyle satılıyor. İki liraya alacağım atı altı liraya almış oluyorum.

Kaçak atları satanlar da adalı mı?

Adalı da var, dışarıdan gelen de var.

Kaça almıştınız kaçak atları?

Şahin’i 7 bin liraya aldım. Sultan’ı 6 bin liraya, Nazlı’yı da gene 6 bin liraya aldım.

Kontrolsüz at almak sizin için de riskli değil mi?  Kaçak at alanlar siz kendiniz atları bir veterinere gösteriyor muydunuz?

Senelerden beri bu işin içinde olduğum için hasta atı ben anlarım.

Atın sağlıklı olup olmadığını nasıl kontrol ediyorsunuz. Neresine bakarsınız?

Ağzına, dişlerine bakarım, gözlerine bakarım, çene altını yoklarım. Gözüme sağlam, sağlıklı geldiği için aldım o üç atı. Üçünde de hiçbir sorun çıkmadı. İkisi zaten şu anda sağlam. Şahin’i de yeni almıştım. Onu bu taramada uyuttular, ama Şahin’in de Nazlı gibi sağlıklı olduğuna eminim. Bunca yıl atlarla beraberim. Bir atım hastalandığında serumunu da takarım, iğnesini de vururum. Burada veteriner olmadığı için, bazı hastalıkları önceki abilerimizden, amcalarımızdan, dedelerimizden gördüğümüz sistemle birazcık tedavi ediyoruz. Çünkü burada başımızın çaresine bakmak zorundayız. Bir veteriner olmasını, bir hayvan hastanesi olmasını çok isterim. En ufak bir sıkıntıda hayvanımın kontrolünü yaptırayım isterim. Bazen yediği yemek gaz yapıyor, şişiyor at, onu bizim tedavi etmemizle veterinerin tedavi etmesi aynı şey değil tabii. Parazit oluyor hayvanda. Bir ilaç veriyorum parazite karşı, ama belki de etkili değil. Kafamıza göre verdiğimiz ilaçlar hayvana zarar da verebilir. Mesela tutulma dediğimiz bir şey var, adale tutulması. Adale tutulmasında normalde kan alınması, serum takılması lâzım. Bu nedenle ölen çok hayvanımız oldu.

Tutulma neden oluyor?

Hayvan çalıştığı için, verdiğimiz yem mesela ağır geliyor, adale tutulması yapıyor. Yazın havalar sıcak olduğu için, hayvan bir anda ateşliyken çok su içiyor. Su içtikten sonra yem yiyor… Bilinçsizlikten olan bir şey. Bir veteriner bilgilendirmiş olsa, arkadaşımız ona göre daha usulünce verir yemini, suyunu.

Tamam, devlet at uzmanı bir veteriner görevlendirmiyor, ama faytoncuların topluca bir veteriner istihdam etmesi çok mu zor, çok mu pahalı?

Biz adaya veteriner çağırdık. Bunu oda başkanımızdan da istedik. Yeni ahırların orada veteriner için bir alan da hazırlandı bile. Ama oda başkanımız bize “veteriner gelmeyi kabul etmiyor” dedi. Nedense gelmek istemediler.

“Fayton olayını kaldıralım, akülü araçlara geçelim, gelin bunları size verelim” diye teklif etti AKP’nin ilçe başkanı ve Adalar belediye başkan adayı. Biz kabul etmeyince, bu yola başvuruldu. Yıllardır bunun yolunu ördüler, bunun için uğraştılar ve sonunda galip çıkan da onlar oldu.

Üç kaçak at aldığınızı, adalara 500 kadar kaçak at girdiğini anlatıyorsunuz, bunları söylemekten çekinmiyor musunuz?

Çekinmiyorum. Neden derseniz, atlar azalınca, insanlar ister istemez, evlerine ekmek götürme amaçlı, atları hor kullandılar. Atlar yasaklanmasaydı, her şey farklı olurdu. Benim mesela o zaman çok daha fazla atım olurdu. Her faytoncu daha fazla at alırdı. Fazla yük binmezdi bir hayvana. Atlar daha rahat ederdi. Benim de vicdanım daha rahat olurdu. Sonuçta, ben ekmeğimi bu hayvanlardan kazanıyorum. Çocuklarıma ekmek götürüyorum. Altı ata da bakarım, sekiz ata da bakarım. 17 bin lira yem yedirmişim onlara, bir o kadar daha da yediririm, param olmasa da borca alırım. Ben atlarımı hayvan olarak görmüyorum, onları bu hayatta yol arkadaşım olarak görüyorum. Bunları anlattığım için başıma dert gelir mi? Gelir. Valinin açıklamasına göre, kaçak atlar için ceza kesecekler. Ceza keseceklerse de kabulüm, kabul edeceğiz yani. Benim sağlam hayvanlarımı öldürmeyeydiler, ben bu noktaya gelmeyebilirdim.

Bu kadar faytoncu var, bir Faytoncular Odası var; koşulların giderek berbatlaştığı görülüyor, bunun önüne geçmek için siz kendiniz bir denetim mekanizması kuramadınız mı?

Kâhya dediğimiz kişiler var. Bizden haftalık para alıyordu, onlar denetleme yapıyordu. Ama o denetlemeden iyi bir sonuç çıkmıyordu. Sen benim amcamın oğlusun, öbürü dayısının oğlu… Sistem öyle gidiyordu yani. Denetleyen kişiler içimizden olduğu için bir sonuç elde edemiyorduk. Polisiydi, zabıtasıydı, dışardan bir denetim gerekiyor. Senelerden beri zaten bundan kaybımız oldu.

Eren Can ile Nazlı

Genel olarak faytoncular arasındaki ilişkiler nasıl? Dayanışma ve yardımlaşma mı hakimdir, yoksa rekabet mi?

Memleketliler birbirini kollar. Rakiplik de var.

Genelde bu işi yapanlar nereli?

Burada bu işi ilk yapanlar Ermeniler, Rumlar. Şimdi çoğu Vanlı, sonra Muşlu. Ondan sonrası küçük küçük gruplar, Sivaslısı, Malatyalısı… Ben tek Antepliyim.

Ahırları daha sağlıklı, daha iyi, rahat hale getirmek, her ay biriken gübreyi tahliye etmek çok büyük bir para gerektirmiyor herhalde. Faytoncular aralarında para toplayarak bunu yapamaz mıydı?

Bakın, burası bizim atların kaldığı yer. (fotoğrafları gösteriyor) Buranın bir bölümü şahsa ait, bir bölümü Orman İdaresi’ne. Biz buraya bir şey yapamıyoruz. Şu anda da zaten mahkemeliğiz. Biz orada kaçak durumdayız. İSPARK ahırları 14 blok halinde yapıldı. 2007’de oraya taşınıldı. Açıkta kalan atlar için devamında yer yapılacaktı. Belediye yapmadı. “Siz kendiniz yapın, biz destek olalım” denseydi, yer gösterilseydi. Bizim de hoşumuza giderdi, hayvanlarımız da rahat ederdi. Öyle bir şey denmedi. Daha önce, 227 arabanın hepsi çöplük denen yerdeydi. Ahırları yıktıklarında, belediye ilk buraya getirdi. İSPARK’ın ahırları 140 arabalık, geri kalan 87 araba Aya Nikola’da, kimi Yörükali’de, birkaçı da Tepeköy’de. Yeterli ahır olmadığı için sağa sola, kaçak yerlere dağıldı herkes.

Kaç yıldır bu kaçak ahırlardasınız?

Nereden baksanız, on seneye yakın.

On yıldır varolan ahırlar, 500 tane at, buna “kaçak” denebilir mi?

Herkes biliyor, görüyor tabii.

İSPARK ahırları sizce yeterince sağlıklı mı?

Orada da gübreler düzenli alınmıyor, bazen aylarca kalıyor. Dezenfekte edilmiyor. Orada da sorunlar var.

Faytonlar kalmalıydı, ama her şey için düzenleme gelmeliydi. Sıkı denetleme olmalıydı, insanlar için de hayvanlar için de. Hayvanların veterineri olmalıydı. Yerleri daha güzel olmalıydı. Maalesef bunlar yapılmadı. Denetleme olsa, şu anki sorunların hiçbiri yaşanmamış olurdu.

Bu olaylar olduktan sonra, şu karantina sırasında, bize elektrik çektiler. Bakın, belediye bize, bizim “kaçak” yerimize elektrik bağlıyor. (fotoğraf gösteriyor) Ahırların içindeki hayvanların dışkısını, gübreyi de alıyorlar, marangozlardan talaş getirip hayvanların altına bırakıyorlar. Bizim ahırların etrafı komple gübre doluydu. Kepçeler geldi, arka taraftaki gübreleri aldılar. İlk defa yaptılar böyle bir şeyi.

Ahırları derme çatmalıktan kurtarmanıza Orman İdaresi izin vermiyorsa da, hiç değilse belli aralıklarla gübreyi tahliye etmeyi, bir-iki ayda bir veteriner çağırıp atları kontrolden geçirtmeyi kendi aranızdaki bir işbirliğiyle çözemez miydiniz?

Bizlerde de var kabahat. Yok dersek yalan olur. Bizler diyebilirdik “bunu şu şekil yapalım, daha güzel olsun”. Demedik.  

Büyükada’da faytonlar, faytoncular hakkında dile getirilen şikâyetler en çok hangi konularda?

Sorunların en başında gelen denetim. Kiralama da çok büyük sorun. Arabaların kiralanması, bilmeyenlerin atları koşması… Diyelim ki faytona 20 bin lira kira verdiniz, mecburen en az dört tane de at aldınız. Atları beşer bin liradan alsanız, daha en başta 40 bin liraya çıktı masrafınız. Yemi, nalı, diğer masrafları dört at için dört bin lira diyelim ayda. Sezon için toplam asgari 50-60 bin lira masraf yapar. Sezon da çok uzun değil. İlkbahardan sonbahara, beş ay. Bunun için atı daha çok koşturacaksın, daha fazla iş vereceksin ki, bu parayı kazanasın.

Fayton plakalarını kiraya verenler kimler? En fazla plakaya sahip olan kişinin kaç plakası var?

Adalı insanlar hepsi. 15 plaka sahibi olan var, 13 olan var… Üç kişide 50’ye yakın plaka var.

270 küsur faytonun aşağı yukarı ne kadarı kiralamaydı?

Yüzde 50’ye yakındır. Aşağı yukarı yarısı kendi faytonuna sahip, onları kendisi çalıştırıyor, yarısı da kiralayan ve sürücü. Kiracıların bir kısmı dışardan geliyor. Mal sahibi ile kiracı ya da sürücü hiçbir zaman bir olmaz. Mal sahibi atını çocuğu gibi görür. Dışardan gelen öyle görmez. Cebine girecek parayı düşünür.

Kiralayan fayton plakasını mı, faytonu mu, atları ve faytonu mu kiralıyor?

Fayton plakasını, faytonu kiralıyor, atı kendisi alıyor.

Atların sezon sonunda terk edildiği doğru mu?

E oluyor öyle. Dediğiniz gibi, sezon sonunda bırakıyor ormana, memleketine gidiyor. Hayvan soğukta kalıyor, yem bulamıyor… Böyle bir durum da var. Yok demeyelim. Ama, kiralayanların içinde atlara iyi bakanlar da var. Sürücüler de fazla yüklenebiliyor atlara. Yüzde 30’a çalışıyor sürücü senin yanında. Bir iş daha fazla alacak, cebine daha fazla para girecek, hayvanı düşünmez yani.

Ben bir yandan da hayvanların bu sistemden kurtulmasını istiyorum. Bu şartlar devam edemez. Düzelemez de. Güzel bir yaşam olabilse devam etsin, ama olmadığı için faytonların devam etmesini istemem. Durum, bunun düzeltilmesinin imkânı kalmadı diye gösteriyor.

Sürücü yaygın bir uygulama mı?

O da yaygın. Az değil. Bir hata aslında. Hayvan için büyük bir hata. Herkesin kendi faytonu olup herkes kendi faytonunu kullansın. Olması gereken bu.

Çöplükte denizde sık sık at cesetlerinin bulunduğu iddiasına ne diyorsunuz?

Bakın, şöyle bir şey var, bizler parayı seven insanlarız. Çünkü, yokluk olduğu için, parayı seviyoruz. Parayı seven insan kesinlikle atını öldürüp denize atmaz. Öldürür mü sizce? Neden derseniz, bir atın fiyatı 6 bin lira, 6 bin lirayı hiçbir insan denize atmaz. Bile bile öldürmez atını. Sevmese bile, para için öldürmez o hayvanı. Kaçak olduğu için at arabacılar için çok kıymetli.

Kötü bakıldığı, fazla çalıştırıldığı ya da iyi beslenmediği için sağlığı kötüleşen, hatta ölen atlar olduğuna tanık oluyor muydunuz?

İnsana da fazla bir iş verseniz, insan da bir yerden sonra dayanamaz. Hastalanır. Hastalanmanın haricinde, ölebilir. At da öyle. Hayvana fazla iş verdiğiniz zaman güçten düşer. Düşünce de ne olacak? Ölecek. Böyle bir şey yok dersek, yalan olur.


Tahmininize göre kötü muameleden, fazla çalıştırılmaktan hayatını kaybeden at sayısı yılda kaç tanedir?

Sezonda 50 at o şekilde telef olmuştur.

50 çok büyük bir sayı. Bu hep böyle miydi?

Eskiden böyle değildi. Şimdi yem çok pahalılandı. Hayat şartları zorlaştıkça, iş şartları da tersine döndü. Daha önce, daha güzel arabacılar vardı. Güzel arabacılar gitti maalesef. Yerlerine daha kötü arabacılar geldi. Genç kesim, kanları daha hızlı, bunlar daha hor kullanmaya başladılar. Daha hırslılar.

Büyükada’da şartlar, el birliğiyle, olabilecek en kötü hale gelmiş gibi…

Yani… Aşağı yukarı öyle bir durum vardı. Öyle değil desem, yalan olur. Ne olursa olsun, gerçeğini konuşacağız her şeyin.

İyi sezonda bir fayton ortalama ne kadar kazanır?

Günde 300 lira aldığınızı farz edin, 30 gün çalışsanız 9 bin lira ayda. Dışarıda, yasak olan yerden, durak dışından çalışan daha çok kazanır. Turumuz 120 liraysa, kaçak alan kişi başına 120 alıyor mesela. Veya 100 dolar, 100 euro alıyor. Kiracı dediğimiz şahıslar zaten bu şekilde yapıyor.

Sigortanız var mı?

Ben Bağ-Kurluyum.

Faytoncuların hepsinin sigortası var mıdır?

Yüzde 50’nin var diyeyim, yüzde 50’nin yoktur.

İzmir’de toplanan atların vaziyeti ortada. Deney hayvanı oldular işte. Antalya’da toplanan atların sonu belirsiz. Bu atlar doğada yaşayamaz. Bunlar önüne suyu konsun, yemi konsun, öyle görmüş, öyle alışmış. Bu noktada, atlar açısından iyi bir çözüm yok. Şu anda kalan 1700 atın kaderi çok kötü.

Kaçak ahırlar yapılır, kaçak atlar girerken, mesleğiniz itibar kaybeder, atların hayat şartları kötüleşirken Faytoncular Odası sizce işlevini yerine getirebildi mi?

Başkanımız Ankara’yla Adalar arasında mekik dokudu, git gel, git gel. Orman bakanı olsun, ulaştırma bakanı olsun devamlı onlarla görüşmeye çalıştı, gidip geldi, sağlıklı bir şey olsun diye mücadele etti, ama yukarıdakilerden sağlıklı bir çözüm bulamadı. Oda’da bir sorun yok bence. Sanmıyorum bir yanlış yaptıklarını. Neden derseniz, gerçekten de çabaladı. Hayvanların yasal şekilde girmesi için mücadele verdi. Ama Ankara’dakiler söylediklerinin hiçbirini yapmadı.

Koşulların buraya gelmesinden sorumlu olan yetkililer hakkında görevi kötüye kullanmaktan suç duyurusunda bulunmak gibi bir düşünceniz hiç olmadı mı?

Böyle bir şeyden sonuç alınamaz diye düşünüyorum. Hayvanlardan sorumlu bakan bizlerle toplantı yaptı. Bize açık açık söyledi, “Şu kadar atı kaçak soktuğunuzu biliyorum”. Biliyorsanız da uygulamayı neden düzeltmediniz? Biz kesinlikle, hakimin, savcının karşısına çağrılacağız. Savcıya, hakime bunu söyleyeceğim. Hayvan bakanında bütün bunların bilgisi vardıysa, neden bir kontrol yapılmadı? Hukuktan bir sonuç alamam, şu anki durum onu gösteriyor.

Şartların bu kadar kötüleşmesinin yolunun açılmasının sebebi ne sizce?

Seçimlerden önce, Büyükşehir bize “Fayton olayını kaldıralım, akülü araçlara geçelim, gelin bunları size verelim” diye teklif etti. AKP’nin ilçe başkanı ve Adalar belediye başkanı adayı bu teklifle geldi. Ondan önceki ilçe başkanı da gündeme getirmişti. Biz kabul etmedik. Biz kabul etmeyince, bu yola başvuruldu. Yani bu çok daha önceki zamanda karar verilmiş bir politikaydı. Yıllardır bunun yolunu ördüler, bunun için uğraştılar ve sonunda galip çıkan da onlar oldu.

Sonuçta, İBB’nin faytonculara önerdiği araba başına 300 bin lira, at başına 4 bin lira ve İBB’de iş önerisini nasıl buluyorsunuz?

Çocuklarımı düşünerek sağlıklı gibi görüyorum. Ama 50 yaşın üstünde, 60 yaşında arkadaşlarımız var, onlar artık başka bir işte çalışamaz. Çocukluktan beri bu işle uğraşan, senelerini buna vermiş arkadaşlarımız var. Başka bir şey yapamazlar. Bize söylenen ödemelerin ne zaman, nasıl yapılacağı hakkında da hiçbir şey bilmiyoruz.

Size göre ne olmalıydı, nasıl olmalıydı? 

Faytonlar kalmalıydı, ama her şey için düzenleme gelmeliydi. Sıkı denetleme olmalıydı, insanlar için de hayvanlar için de. Hayvanların veterineri olmalıydı. Yerleri daha güzel olmalıydı. Bizim yaptığımız çadırdan, bezden ahırlar olmamalıydı. Ahırımızın suyu, elektriği her şeyi olmalıydı. Maalesef bunlar yapılmadı. Denetleme olsa, şu anki sorunların hiçbiri yaşanmamış olurdu. Bu karar, faytonların kalkması, aslında iyi de oldu. Neden derseniz, ben bir yandan da hayvanların bu sistemden kurtulmasını istiyorum. Bu şartlar devam edemez. Düzelemez de. Güzel bir yaşam olabilse devam etsin, ama olmadığı için faytonların devam etmesini istemem. Durum, bunun düzeltilmesinin imkânı kalmadı diye gösteriyor. Bazı arkadaşlarımız güzel olabilir. Ama hayvanların bu sistemi daha fazla yaşamasını istemiyorum. Çok eziyet gördü hayvanlar da. Eziyet işte. Bizim ahırları görüyorsunuz. Ben kendim bile rahat değilim bu ahırın içinde hayvanların böyle beslenmesinden. İstemem böyle olmasını.

Atlar için bir saha açılabilir. Orada küçük çocuklar atların üstüne bindirilebilir. Daha başka şeyler yapılabilir. Hayvanlar daha güzel yaşayabilir. Turistlerin çoğu atlar için geliyor adalara. Atları severler, çocuklarını bindirirler… Atlarla güzel vakit geçirebilirler.

Sizden alındıktan sonra atlar nereye götürülecek, ne olacak sizce?

Daha sağlıklı bir şey olacağını sanmıyorum. Neden derseniz, İzmir’de toplanan atların vaziyeti ortada. Deney hayvanı oldular işte. Antalya’da toplanan atların sonu belirsiz. Bazı yerlerde doğadaki atları köylüler meralarına zarar veriyorlar diye öldürüyor. Bu atlar doğada yaşayamaz zaten. Bunlar önüne suyu konsun, yemi konsun, öyle görmüş, öyle alışmış. Atların bu koşullardan kurtulması iyi olur. Ama devlet alınca da daha iyi olacağına kesinlikle inanmıyorum. Bu noktada, atlar açısından iyi bir çözüm yok. Şu anda kalan 1700 atın kaderi çok kötü.

Faytonların kalkmasına rağmen, atların Adalar’da kalmasına izin verilse, o zaman burada yaşatılabilirler mi sizce?

Yaşatılabilir tabii. Onlar için bir saha açılabilir. Orada küçük çocuklar atların üstüne bindirilebilir. Daha başka şeyler yapılabilir. Hayvanlar daha güzel yaşayabilir. Turistlerin çoğu atlar için geliyor adalara. Atları severler, çocuklarını bindirirler… Aya Nikola mesela çok güzel bir yer. Orada atlarla güzel vakit geçirebilirler. At çiftliği gibi yapılabilir.

Bu atlar böyle bir şeye müsait mi?

Tabii, çok müsaitler. Normalde Urfa tarafında bayanlar, çocuklar bunların sırtına binip bahçelerine gidiyorlar. Bu atlar adaların şartlarına, iklimine alışmışlar. Öyle olsa hayvanlar rahat eder. En azından bilirsiniz nasıl bir yaşamları olduğunu. Ben bunları birkaç arkadaşımla konuşuyorum, böyle arzuları olanlar var. Belediyedeki toplantıda bunu söylemek için söz istedim. Elimi kaldırdım. İlk söz aldığımda atımın başına geleni söylediğim için belki, ikinci defa söz vermediler. Yoksa, bunu önerecektim: Atlar adada kalsın, güzel bir alan verilsin.

^