TİRE SÜT KOOPERATİFİ ÇALIŞANLARI VE ORTAKLARI

Söyleşi: Umut Kocagöz
5 Ocak 2019
SATIRBAŞLARI

Bir önceki söyleşimizde Tire Süt Kooperatifi’nin sebatkâr başkanı Mahmut Eskiyörük’e bağlanmış, kooperatifin kasabadaki muazzam örgütlenmesine kulak vermiştik. Şimdi kooperatifin çalışanları ve ortaklarından kooperatifçiliğin faydalarını ve Küçük Menderes ovasında tarımın güncel durumunu dinliyoruz.

“Hayvan sayısı artıyor, arazi artmıyor”

Kâzım Öz: (ziraat mühendisi, kooperatif çalışanı) Mahmut başkan göreve geldiğinde çocuktum. Babam kooperatifin ortağı. Köyümüz Eğridere’de bir su deposu vardı. Yıktılar. Yerine bir tank geldi. Merakla bekliyorsun, ne yapacaklar. “Kesin zeytinyağı” dedim. Sonra süt alımı başladı. Önce beş-altı kişi verdi sütünü, şimdi kırk kişiyi geçti. Eskiden yayladan atla yedi-sekiz kilometre taşınan süt sütçüye verilirdi. Hesap kitap, düzen yoktu. Sütçü almazsa, dayımlar peynir yapardı. Akdeniz Üniversitesi’nde ziraat mühendisliğinde okurken hocalarımdan Tire Kooperatifi’ni dinledim. Bir yandan gurur duyuyorum, bir yandan tam olarak nasıl çalıştığını bilmiyordum. Okumaya giderken aklımdaydı dönmek. Tire yaşamak için iyi bir yer. Küçükken amcamlar İzmir’de yaşardı, onları ziyarete giderdim. Büyükşehrin yoğunluğu, stresi bana göre değil. Yaylayı çok severim. Burası ferah, daha güvenli. Köyde kapılar kilitlenmez. İlkokulda kapı kolu gördüğümde şaşırmıştım. Arabaların anahtarı üzerindedir. Acil ihtiyaç için bir arabayı ödünç alabilirsin. Bir öğretmenim ziraat mühendisi ne iş yapar, derste anlatmıştı. Babamın bağda bahçede yaptığı işlerin biraz daha profesyoneli diye düşündüm. Bitki beslenme bölümünden mezun oldum.

Tire’yi iki kota ayırabiliriz. Ova ve dağ köyleri. Ovada yüzde doksan hayvancılık yapılıyor. Dağ köylerinde oran yüzde elli civarında. Dağlarda ağaç mahsulleri dediğimiz kestane, ceviz, incir, erik, şeftali, kiraz, zeytine yoğunlaşılmış. Para kazanılmadığı dönemde hayvancılık artıyor. Ovadaki arazilerde yem bitkisi ekilir. Çünkü kaba yem açığı var. Hayvan sayısı çoğalıyor, ama arazi çoğalmıyor.

Tire’nin Türkiye’nin diğer bölgelerine göre bir avantajı var. Yılda üç bitki ekimi kaldırabiliyoruz. İki defa darı, kışın da hububat yetiştiriyoruz. Ama yeterli gelmiyor.

Birçok çiftçi hayvancılığa döndü. Eskiden pamuk ve tütün vardı. Şimdi pamuğa yeniden bir ilgi başlar gibi, para kazanma imkânı görülürse hayvancılığı bırakacağını söyleyenler var. Pamuğu önceden yapmışlar, biliyorlar. Eskiden pamuğun tüm işçiliği elle yapılıyordu. Şimdi sıra olarak dikiliyor, makineyle sürülüyor, ilaçlanıyor. Sulama otomatik. Toplama makineye döndü. Eskiden günde 150 işçi bir tarlaya gidermiş. Şimdi makineleşme nedeniyle çiftçiye cazip gelebiliyor. Teşvikler de var. Hayvancılığın kârlılığı azalınca insanlar pamuğu tercih etmeye başlıyor.

Hayvancılık yapanlar yem bitkisi ekiyor, ama yetmiyor. Dışarıdan kuru paketlerde satın alıyorlar. Tarlaya ekilip paketlenen arpa yazın bitiyor. Belli bir dönem hayvana saman yedirilmesi gerekiyor. Trakya’dan, Konya’dan alım yapılıyor. Yetişkin bir hayvan için mısır silajını yıllık sekiz tondan hesap ediyoruz. 300 yetişkin hayvanı olan bir çiftçinin 2400 ton silaj yapması gerekiyor. Bu sadece kaba yem. Çiftçi hasadı yaptıktan sonra silosuna yemi istifliyor. Ama tarlasından 2400 ton silaj çıkarmaz. Hayvana bir gün silaj vermezsen süt miktarı düşer, bünyesi bozulur. Kendini toparlaması bir haftayı bulur. Özellikle kapasite üzerindeki çiftliklerde yem ihtiyacı büyük. On dönüm çiftliğe sahip biri yirmi baş hayvan bakabilir, ama elli baş hayvanı var.

Mısırın yüzde doksanı yurtdışı menşeili. Mısır dışında arpa var, hayvancılık yüzünden buğdayın önüne geçti. Arpanın menşei daha çok yerli tohumlar. Çünkü sertifikalı tohumlar, hibrit, ıslah edilmiş çeşitler pahalı. Bölgede tarımsal faaliyetin ziraat girdisi çok yüksek. Tarımdan para kazanmak için doğada olan bir şeyi alıp doğrudan kullanmıyoruz. Hayvancılıkta dam kuracaksınız, ekipman masrafı yapacaksınız, hayvan alacaksınız. Sonra yem, saman, su yakıt giderleri var. Yeterli mera, doğal yaşam alanı kalmadı. Hayvanlar çeşitli ve dengeli beslenmeli. Rasyon çeşitlenmezse, sütün yağ oranında ve kesifliğinde düşüş ortaya çıkıyor.

Tire Kooperatifi’nin ürünleri doğal ve güvenilir. İnsan ve çevre sağlığını önemsiyoruz. Çiftçinin sabah getirdiği güğümlerden numune alıp analiz ediyoruz. Binlerce güğüm söz konusu. Antibiyotik yüksekse, süt kesikse, değerleri düşükse almıyoruz. Çiftçilere bu konuda eğitim veriyoruz. Hayvan hastalandığında belli başlı firmalar hayvanın dolaşım sistemine antibiyotik enjekte ediyor. Oradan ete, kas dokularına, süte yayılıyor. Bakteri oranı çok artıyor. Antibiyotikli süt içince bağışıklık sisteminiz zayıflar, zararlı bakterilere karşı koyma kabiliyetiniz azalır. Bizim köyde serbest model hayvancılık yapılıyor. Hayvan doğada gezer, türlü çeşit ot yer. Hepsini denemiş, lezzetini, proteinini bilir. Ağaç kabuğu yiyor, toprak yalıyor. Böylece doğal süt üretiyor. Tabii onun vereceği süt 3 kilogram. Doğada yaşamayan damlardaki hayvan 30 kilogram süt üretir. Ama, temizlik, güvenirlik varsa, kimyasal girdiler uygulanmıyorsa, o süte de güvenebilirsiniz.

İnsan ve çevre sağlığını önemsiyoruz. Çiftçinin sabah getirdiği güğümlerden numune alıp analiz ediyoruz. Binlerce güğüm söz konusu. Antibiyotik yüksekse, süt kesikse, değerleri düşükse sütü almıyoruz. Çiftçilere bu konuda eğitimler veriyoruz.

Sağlık konusunda çeşitli kaygılar mevcut. GDO’lu mısır örneğin. Keşke yerli mısır bulabilsek ve yedirebilsek. Babaannemizin, dedemizin yetiştirdiği cin mısırlar artık yok. Ama biz en düzgün şekilde elde edilmiş, dışarıdan müdahale edilmemiş bir süt sunuyoruz. Süt değerlerinde düşüklük görünce, kimin sütünde sıkıntı var araştırıyoruz. Sorunu tespit edip hemen çözmeye çalışıyoruz. Kooperatifimizde örneğin, “yeme hastalıkları” konusunda bilgilendirme toplantısı yapılıyor. Köylerdeki süt alım noktalarında haber veriliyor. Müsait olan çiftçiler geliyor. Nokta alıma kontrollere gittiğimizde birebir eğitimler verebiliyoruz. Antibiyotikle ilgili gece yarısı çok insanı uyandırdım. Çünkü sorun devam ederse süt zayi olacak.

Eğitim ve kalite kontrol müdürlüğünde çalıştım. Bu bölgeden olmamın çok avantajı var. Bir köye gittiğimde oradan biri gibi karşılanıyorum. Şu an depo kısmındayım. Ortakların ihtiyaçları -yem, gübre, tohum, yem katkı gibi- konusunda danışmanlık yapıyorum. Bazen bilmediğim sorular geliyor, çalışıp cevap veriyorum. Veterinerle beraber sahaya da çıkıyoruz. Kalite kontrol, eğitim, laboratuvar, satış-pazarlama, üretim, muhasebe, satın alma, tarım-market birimleri var. Ziraat ekipmanları için personel var. Hasat, dikim, paketleme, istifleme; tarlada bilfiil çalışan bir ekip söz konusu. Bu ekipler ortağın işini görmek için teknoloji araştırmaları da yapıyor.

  

“Devletin büyük ayıbı”

Fikret Aslan: (ortak) 15 yaşından beri çiftçiyim. Dedem erken vefat etti. Okumayı düşünüyordum, ama babamla çiftliğe geldim. Babamdan alıp epey yükselttik işi. Şu an, dana düve beraber, 500 baş hayvan var. Dedemden beri kooperatifçiyiz. Birkaç sene önceye kadar sürekli başka firmalardan teklif alıyordum. Ama sütümüzün kooperatifte kalmasını istiyoruz. İyi zamanda herkes yanında, önemli olan kötü zamanda yanında bulunmak. Dedem Tariş Pamuk Kooperatifi’nin içindeydi.

Devletin kafasında kooperatifler değil, büyük işletmeler var. Bunu Mahmut (Eskiyörük) başkan biraz kırmaya başladı. Avrupa’da kooperatifler büyük. Devlet onların önünü açıyor. Ama Türkiye’de büyük işletmeler büyük kooperatif istemiyor. Kooperatifler güçlenip özel sektörün karşısına dikileceği için devamlı frenliyorlar.

Şimdi litre başına kooperatif üyeleri 20 kuruş fazla destek alacak. Tohumundan yemine her ürünü kooperatifte daha ucuza alabiliyoruz. Parasal güvencemiz var. Geçtiğimiz dönemde Pınar’a çalışanlar paralarını alamadı, biz aldık. Güvenli mal satıyoruz. Kooperatifte dağıtılan para Tire’de kalıyor; esnaf seviniyor, “kooperatif ödeme yaptı mı?” diye bizlere soruyor.

Eskiden yönetim kurulundaydım. Şimdi denetim kurulundayım. Yönetici kademesi yoğun mesai gerektiriyor. Aynı zamanda Tire Süt Birliği’nin başkanıyım. Başkana herkes çok güveniyor. Yönetim ayda bir kere toplanır. Yöneticiler asgari ücretten maaş alır. Başkanın yaptığı iş hiç kolay değil. “Bir sonraki dönem bırakacağım” diyor, ama onun gibi uğraşan bir başkan bulamayız. Kendi işini bırakıp kooperatif işine koşturuyor. Radikal kararlar alabiliyor. Kurumsallaşmanın en büyük avantajı işin kişilerden çıkması. Tire Kooperatifi bunu biraz başardı. Mesela alım-satımla ilgili, çalışanlar her şeyi hazırlıyor, en son başkana geliyor. Önceden farklı sesler birbirine karışıyordu. Şimdi, müdürler var, sorumlular var. Ama Mahmut başkan işini candan yapıyor. Kooperatifçiliği her yerde anlatıyor. Tire, Bademli, Foça, Köy-Koop gibi örneklerin artması lâzım.

Bugün bizim sağlıklı ürünlerimize, yoğurdumuza talep çok yüksek, ama yetişemiyoruz. Şirketler rakip çıkmasın diye kooperatif içinde süt birliği kurduk. Büyük şirketler gelecekte bizi engellemeye çalışabilir. Birlik, şirketler kooperatife karşı rakip firma açıp devletin imkânlarından yararlanırlarsa diye yedekte bekliyor. Eti şu anda fiyatını bilmeden gönderiyoruz. Para alamayanlar oluyor. Devletin büyük ayıbı. Dışarıdan et geliyor. Birileri para kazanıyor. Biz malımızı satamıyoruz. Bu süreç kolay çözülmeyecek. Yem üreten firmalarda işçi çıkarılmaya başladı. Çiftçi alamıyorsa bu ürün ne olacak? Devlet bunları görmek istemiyor. Üretimin olduğu yerde kriz olmaz, olsa bile önünü alırsın. Kooperatiflerin yaygınlaşması şart. Ödemiş’te riske girip alım yeri kurduk. Kötü zamanda destek olduk. Düzlüğe çıkınca sütü yine firmalara döndürdüler. Oysa üreticinin de kooperatife destek olması gerekir. Mandıralar üreticiye önden para veriyor, sonra sütü düşük ücretten alıyor. Eline azıcık daha fazla para geçecek diye kooperatiften çıkıp özel sektöre süt verenler yanlış yaptıklarını sonradan anlıyor.

Fiyatların düşürülmesi için çiftçinin desteklenmesi, yemin ucuzlaması gerekir. Oysa ithalatla üreticinin beli kırılıyor. Tarımın hangi sektörüne bakarsanız bakın, tüm politika üretimden değil, ithalattan yana.

 

“Tüm politika ithalattan yana”

Sami Şangün: (ortak) Bizim Başköy’de hayvancılık önemli bir gelir kapısı. Elli-yüz baş arası hayvan var. Dağlık olduğu için çiftlik hayvancılığına çok uygun değil. Yem fiyatlarının artması, süt fiyatının yem fiyatlarına göre düşük kalması bizi çok etkiledi. Bu yüzden sağlıklı sağım ineklerinin kesime gittiği söyleniyor. Et fiyatları kasapta artıyor, ama üreticiye yansımıyor. Fiyatların düşürülmesi için çiftçinin desteklenmesi, yemin ucuzlaması gerekir. Oysa ithalatla üreticinin beli kırılıyor. Tarımın hangi sektörüne bakarsanız bakın, tüm politika üretimden değil, ithalattan yana. Böyle yaparak pahalılığın önünü kesemezsiniz. Devlet nisandan beri prim de ödemiyor.

Mahmut (Eskiyörük) başkandan önce, kooperatif batma noktasındaydı. Derme çatma bir bürosu, bir sekreteri vardı. Hükümet İzmir Büyükşehir’e bizden alıp okullara süt dağıttığı için dava açtı, “ben dağıtacağım” dedi. Okul sütü projesi o yüzden hane bazlı bir projeye dönüştü. Kooperatifin yem fabrikası yok, yemi taşerona yaptırıyor. Kendi fabrikasını kursa çiftçiye daha düşük maliyetle verebilir. Belki rekabete girmek istemiyor, belki diğer şirketlerin baskısı var. Yem işi büyük iş sonuçta.

Kooperatif bir karar aldığında her ortağa mesaj geliyor. Teknolojiyi iyi kullanıyor. Birlikten kuvvet doğuyor. Kooperatifler uluslararası sermayeye, emperyalist şirketlere karşı birleşip karşı güç oluşturabileceğimiz kurumlar.

  

Tire Süt Koorperatifi’nin Başköylü ortakları Mehmet Akkoyu (soldan ikinci) ve Salih Gülmez (soldan üçüncü) sorularımızı yanıtladı.

“Kooperatif yem fabrikası açmalı”

Mehmet Akkoyu: (ortak) Eskiden Küçük Menderes havzasında tütün ve pamuk, vardı. İnsanlar para kazanamaz olunca alternatiflere yöneldi. Hayvancılık, incir, mısır ekimi, silaj, dane mısır, salçalık domates, biber üretiliyor. Mera hayvancılığı yerli ırk üzerinden yapılırdı. Yerli ırkın süt verimi düşüktür, daha çok etinden faydalanılır. Şimdi Holstein ırkından inekler var. Süt verimi yüksek. Köyde günlük iki-üç ton süt alıyoruz. Meralarımız bitince bu ırka döndük. Maliyet yönünden daha zor, çünkü yem pahalı. Yerli ırka yem vermeden bakabiliyordun. Sadece aşırı soğuklarda evde beslerdin, yoksa dağdan yerdi. Ama öyle hayvancılık kalmadı. Ekonomik kriz nedeniyle kasaptan et tüketimi azalıyor. Fiyatlar düşüyor. Bir de ithal et girince işin içinden çıkılmaz hale geliyor.

Kooperatif ortaklarına çeşitli hizmetler sunuyor; yem, araç gereç, her konuda yardımcı oluyor. Sütü işlemeye başladı, et kesimine geçti. Fazla sütü büyük kuruluşlara satıyor. Bugün hayvancılık mera hayvancılığı gibi doğal değil. Hayvan kendi ekolojik ortamında beslenip süt veriyorsa ekolojik bir döngüdedir. Ama artık havamız suyumuz da kirleniyor. Meralar da eskisi gibi değil. Kooperatif ortak bir güç. Her yıl genel kurullar, imza törenleri oluyor. Yeni ortaklarla tanışıyor, yeni dostlar ediniyoruz. Çekilişlerde buzağı, ekipman hediye ediliyor. Sorunlarımızı nokta alımda çalışanlara aktarıyoruz. En büyük temennimiz yem fiyatının aşağı çekilmesi ve kooperatifin projelerinin çoğalması. Süt Kuzusu projesinden önce okullarda süt yerine süt tozu içiriliyordu. Çocuklarımız bizden daha şanslı. Kooperatif yem fabrikası açmalı. Bu olursa köyde üç tonluk üretimimizi altı tona çıkarabiliriz.

  

“Çiftçi bitirilmek üzere”

Salih Gülmez: (çalışan ve ortak) Başköy’de incir sayesinde herkes on yaş genç gösterir. İncir burada yeni sayılır, yetmiş-seksen yıldır var. Çok eskiden üzüm vardı. Köy tarihi 1500’lü yıllara dayanıyor. Hep tarım ve hayvancılık var. Şu anda süt hayvancılığı, zeytin, zeytinyağı, ceviz var. Ama ana gelirimiz incir. Günlük üç ton süt toplanır, kooperatife verilir. Sütten çökelek peyniri, tereyağı yapıp Tire pazarına götürürüz. Tire pazarı bölgenin en büyük açık pazarlarından biridir. Bizim Holstein ırkından inekler mera hayvancılığına uygun değil. Ama mera hayvancılığının artık yapılamaması yem konusunda sorun yaratıyor. Yem fiyatındaki artış yüzünden süt para etmiyor. İnsanlar ister istemez elindeki hayvanı çıkarıyor. Devlet çok az süt primi veriyor.

Et ithalatı üreticinin belini büküyor. Hayvancılık yaptığımız için Türkiye’nin diğer bölgelerine göre şanslıyız, ithal et yemiyoruz. İthal etten büyük çiftçiler çok etkilenmiyor, tonlarla yem alabiliyorlar.

Kooperatif köye soğutucu tank koydu. Herkes sütünü kooperatife vermeye başladı. Kooperatif şirketlere nazaran daha yüksek fiyat veriyor. Mandıraya versek hiç para kazanamayacağız. Kooperatif primi çok önemli. Kooperatif 2000’lerin başlarında batma noktasındaydı. Şimdi hem üreticiyi hem tüketiciyi koruyor. Süt Kuzusu gibi projeler sayesinde süt üreticinin elinde kalmıyor. Kooperatif üreticiye tüm ekipmanı, malzemeyi veriyor. Kooperatifin marketinden süt karşılığında para ödemeden ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Akaryakıt, yem, hatta sigara bile alabiliyorsun. Derdimizi doğrudan Mahmut (Eskiyörük) başkana anlatabiliyoruz. Nokta alımcılar olarak yönetim kurulu ile ayda bir toplantı yapıyoruz.

Türkiye’de çiftçi bitirilmek üzere. Yok olmak istemiyorsak kooperatifleşmeye dönmeliyiz. Kooperatif yılda iki-üç gezi düzenliyor, tarım fuarlarına ücretsiz götürüyor. Hem ortağım hem de çalışan. Köyde binalarımız yeterli değildi. Zaman içinde daha iyi bir alım yeri yapıldı. Pantolonumuzu, gömleğimizi, paltomuzu da veriyor kooperatif. Bayramlarda ortaklara hediyeler dağıtılıyor.

10-15 günde bir nokta alımlara bildirim asarız. Alım saatleri, düzenlemeler, süte dair yapılan çalışmalar anlatılır. İyi süt nasıl, kötü süt nasıl, biliyoruz. Laboratuvarlarda antibiyotik testleri yapılıyor. Eskiden akşam sütü ile sabah sütünü karıştırıyordu çiftçi, kesilmiş süt bile mandıraya gidiyordu. Ama şimdi süt soğuk zincire alınıyor. Teknoloji gelişti. Artık dijital sağımla hayvancılık yapan bile var. Şimdi süt doğrudan soğuk hava tankına gidiyor, böylece bakteri olmadan süt alınıyor. Nokta alımlarda sütün kalitesine göre prim de veriliyor. Süt Kuzusu projesiyle hem üreticiye hem tüketiciye daha iyi imkân sağlandı. Dışarıda süt dört lira. Çocuklar içemiyordu. Bu projeyle çocuklarımız iyi süt içebiliyor. Eskiden kooperatif sütü alıp satıyordu. Şimdi kooperatif kendi ürününü işleyip satıyor. On yılda çok yol aldı.

 

“Kooperatif birlik demek”

Halil Çalışkan: (ortak) Süt üreticisiyim. Damızlık besi hayvancılığı da yapıyorum. İlkokuldan beri hayvancılıkla uğraşıyorum. Holstein ırkı ineklere 1985’te geçtim, beş baş ile başladık. Maaile ziraatçıyız. ‘80’lerde kooperatife süt vermeye başladık. Birkaç inekle başladık. Pamukçuluğa devam ediyoruz. Kuru darı, yani mısır da var. Hem kendimize hem dışarıya üretiyoruz. Pamuk buralarda bitti, ama biz üç kardeş bırakmadık. Rahmetli kardeşim hem Tariş’te hem de Tire Süt Kooperatifi’nde idarecilik yaptı. Süt kooperatifini destekliyoruz.

Pamukta iki yıldır fiyatlar güzel. Böyle devam ederse çiftçiler pamuğa dönebilir. (Kulak misafiri olan Kâzım Öz: “Pamuğun manevi bir değeri var bu ovada. Zamanında tütün ve pamuk sayesinde çocuğunu evlendirmiş insanlar”). Hayvancılığı yakın zamana kadar tercih ediyordum. Ama hükümetin politikası yüzünden şimdi para bırakmıyor. Dışarıdan et ithal ediyor, hayvanlarımızın değerini öldürüyorlar. Tarım bakanı sözcüsüne ihale ile ilgili soru sormak isteyenler susturuluyor. Dışarıdan gelen et 38 lira. Bize verilen fiyat 28 lira. Ucuz diye böyle yapıyorlarmış. Peki öyleyse Türkiye’den niye almıyorsun? Küçük çiftçilerde çok yetişkin düve var, ama devlet araştırmıyor.

1967’de kooperatif birkaç kişiden ibaretti. At arabası sütleri toplayıp bir merkeze götürürdü. Sadece iki tane silaj makinesi vardı. Silaj nedir bilmiyorduk. Kooperatifte silaj yapıldığını duyunca rahmetli biraderle gittik. Rahmetli başkan Gündüz beye “biz nasıl silaj yapabiliriz?” diye sorduk. Makinenin hurdası çıkmış. Sanayiye götürüp bakım yaptırdık. Epey masraf çıktı. Makineyi kullanmayı öğrenene kadar öğlen oldu. İki römork biçmeden, baktım tarlanın başında yabancı bir motor var. “Makineyi almaya geldim, senin hakkın bir gündü, ben de silaj yapacağım” dedi. Daha hiçbir şey biçmemişim. Çıkardım traktörün arkasından, “al git” dedim. Ama kooperatifte şimdiki sistem çok iyi. Telefon açıyorsun, tek sıralı mı, iki sıralı mı, silaj makinesi kapına geliyor.

Mahmut (Eskiyörük) başkan geldiğinde kooperatif bitikti. Mesela, kapının önünde 200-300 litre sütüm var. Kooperatifçi gelir, “sizin süt farklı, kooperatife değil Pınar’a gidecek” der. O zaman Pınar’ın süt siloları vardı, sahibi Sakıp ağa idi. 200-300 litre sütü olan vatandaş sabah erkenden inekleri sağar. Kooperatifçi gelir “senin sütün kesik” der. Sütü 14 kilometre uzaktaki Tire merkeze götürmeni söyler. O dönem kooperatifin gezici arabaları sıcak süt alıyordu. Sistemi bilen bir arkadaş vardı. O zaman yabancı sigara çok kıymetliydi. “Git bir tane Marlboro al gel” dedi. “Gideceksin, kooperatifçi arkadaşın masasının üzerine koyacaksın” dedi. Koydum sigarayı, çıktım dışarı. Peşimden geldi, sütleri aldı. Alıştık, bayram seyran oldu mu, bir paket sigara alıp masanın üzerine koyuyorduk. Sonra kooperatif kuvvetlenince, Pınar toplama ünitelerini bıraktı, sütü kooperatiften almaya başladı. Rüşvetten kurtulduk.

Sütümü sadece kooperatife veriyorum. Kooperatifin güçlenmesini istiyoruz. Başka yerlere verenlere de verdirtmiyorum. Bazen soruyorlar “Sen kooperatiften prim mi alıyorsun?” diye. Ne primi! Kooperatif yemini veriyor, sütünü veriyor. Turşu yapıyoruz, naylon gerekiyor, onu da veriyorlar. Fiyatı iyi. Marketi var, her ihtiyacını oradan alıyorsun. Böyle kooperatif olursa ne âlâ. Ama böyle hükümet olursa biz bittik. Çiftçiye prim veriyorlarmış, ne primi? Biraz veriyor, sonra kepçeyle alıyorsun. Kooperatifi yönetim kurulu sık toplanır. Bir talebim olursa elemanlara ya da kooperatif yönetimindeki yeğenime söylerim. Sesimizi duyurmak kolay. Kooperatif birlik demek. Bazı kooperatifler kurulmuş, ama birlik yok. Bizim buralarda çok kooperatif battı. Denetim ve güven ilk başta gelmeli. Kooperatifin başına yiyici yöneticiler getirirsen o kooperatif biter.

 

^