BOB DYLAN 80 YAŞINDA!

24 Mayıs 2021
SATIRBAŞLARI

Kelimelere sığmaz ozan 80 yaşında. Yaşının yaklaşık yarısı kadar stüdyo albümü, binlerce konser, sayısız ölümsüz şarkı ve sayısız ödül. Ve arada Nobel Edebiyat Ödülü. Çağımızın Shakespeare’inin 80. doğum gününü Nobel konuşmasıyla kutluyoruz. 10 Aralık 2016’da, kendisinin katılmadığı ödül töreninde, ABD’nin İsveç büyükelçisi Azita Raji tarafından okunan metne bağlanıyoruz.  

 

Herkese iyi akşamlar,

İsveç Akademisi üyelerine ve seçkin davetlilere en sıcak selamlarımı iletiyorum.

Şahsen orada bulunamadığım için üzgünüm, ancak ruhen sizinle birlikte olduğumu ve böyle prestijli bir ödülü almaktan onur duyduğumu bilmenizi isterim. Nobel Edebiyat Ödülü’ne lâyık görülmek hiç hayal edebileceğim veya öngörebileceğim bir şey değildi.

Erken yaşlardan itibaren, bu ayrıcalığa lâyık görülen isimlere aşina oldum, eserlerini okudum, özümsedim: Kipling, Shaw, Thomas Mann, Pearl Buck, Albert Camus, Hemingway. Dünyanın dört bir yanında okullarda öğretilen, kütüphanelerde korunan, haklarında saygıyla söz edilen bu edebiyat devleri oldum olası üzerimde derin bir iz bırakmıştır. Şimdi böyle bir isim listesinde yer almak kelimelerle anlatılamaz bir duygu.

O adamların ve kadınların Nobel onuruna nail olmayı akıllarından geçirip geçirmediklerini bilmiyorum, ama dünyanın herhangi bir yerinde kitap, şiir, oyun yazan herkesin derinlerde bir yerde o gizli hayali kurmuş olduğunu tahmin ediyorum. Muhtemelen o kadar derine gömülmüştür ki, varlığı bilinmiyordur bile.

Birisi bana Nobel Ödülü verilmesinin zayıf da olsa ihtimal dahilinde olduğunu söyleseydi, bunun aya ayak basmam kadar düşük bir ihtimal olduğunu düşünürdüm. Aslına bakılırsa, doğduğum sene ve ondan birkaç sene sonra da Nobel Ödülü’ne lâyık kimse bulunamamıştı. Dolayısıyla, nadide bir topluluk içinde olduğumu görüyorum.

Shakespeare Hamlet’i yazarken, eminim başka bir sürü şey kafasını kurcalıyordu: “Bu roller için en uygun oyuncular kimler?” “Bu oyun nasıl sahnelenmeli?” “Olayın Danimarka’da geçmesini istiyor muyum hakikaten?” “Finansman halloldu mu?” “Kafatasını nereden bulabilirim?” Bahse girerim, Shakespeare’in zihninde en uzakta olan “bu edebiyat mı?” sorusuydu.      

Bu şaşırtıcı haberi aldığımda turnedeydim ve idrak etmem birkaç dakikadan fazla sürdü. Büyük edebi şahsiyet William Shakespeare hakkında düşünmeye başladım. Herhalde o kendisini oyun yazarı olarak görüyordu. Yaptığının edebiyat olup olmadığı aklının ucundan geçmezdi. Onun sözcükleri sahne için yazılmıştı. Hamlet’i yazarken, eminim başka bir sürü şey kafasını kurcalıyordu: “Bu roller için en uygun oyuncular kimler?” “Bu oyun nasıl sahnelenmeli?” “Olayın Danimarka’da geçmesini istiyor muyum hakikaten?”

Yaratıcı tahayyülü ve tutkuları hiç kuşkusuz zihninin ön saflarındaydı, ama hesaba katması ve uğraşması gereken sıradan meseleler de vardı. “Finansman halloldu mu?” “Seyirciler için yeterli sayıda iyi yer var mı?” “Kafatasını nereden bulabilirim?” Bahse girerim, Shakespeare’in zihninde en uzakta olan “bu edebiyat mı?” sorusuydu.  

Bir yeniyetme olarak şarkı yazmaya başladığımda, hatta becerilerim bir ölçüde takdir gördüğünde bile, şarkılarımdan beklentim ancak bu kadardı. Kafelerde ve barlarda ve belki daha sonra Carnegie Hall, London Palladium gibi mekânlarda dinlenebilirdi. Gerçekten büyük hayal kurduğumda bir plak yaptığımı ve şarkılarımı radyoda dinlediğimi düşleyebiliyordum. Zihnimdeki büyük ödül buydu. Plak çıkarmak ve şarkılarımı radyoda dinlemek, büyük kalabalıklara ulaşmak ve bu da yapmaya koyulduğum şeyi sürdürebilmek demekti. 

Yapmaya koyulduğum şeyi çok uzun zamandır yapıyorum. Düzinelerce plak çıkardım, dünyanın dört bir yanında binlerce konser verdim. Ama yaptığım hemen her şeyin can damarı şarkılarım olageldi. Şarkılarım birçok farklı kültürden birçok insanın hayatında kendilerine yer buldu. Bundan ötürü minnettarım.    

Fakat söylemem gereken bir şey var. Elli bin kişiye de çaldım, elli kişiye de. Ve diyebilirim ki, elli kişiye çalmak daha zor. Elli bin kişinin tekil bir kimliği vardır, ama elli kişi öyle değildir. Her kişinin bireysel, farklı bir kimliği, kendine ait bir dünyası vardır. Algıları daha berraktır. Dürüstlüğünüzün yeteneğinizin derinlikleriyle nasıl irtibatlandığı sınanır. Nobel komitesinin az sayıda kişiden oluşmasının benim için mahzuru yok.  

Gelgelelim, ben de Shakespeare gibi, çoğu zaman yaratıcı çaba ve hayatın sıradan meselelerinin bütün veçheleriyle meşgulüm. “Bu şarkılar için en uygun müzisyenler kim?” “Doğru stüdyoda mı kaydediyorum?” “Bu şarkı için doğru perde bu mu?” Bazı şeyler hiç değişmez, aradan dört yüz yıl geçse bile.

Bir defa bile kendime bunu sormaya vakit bulamadım: “Şarkılarım edebiyat mı?”  

Dolayısıyla, bu soruyu ele almaya vakit ayırdığı ve harikulade bir cevap verdiği için İsveç Akademisi’ne teşekkür ederim.

Herkese en iyi dileklerimle,

Bob Dylan

Çeviren: Yücel Göktürk

^